Ana içeriğe atla

Yeni Yayın

Kızderbent Barajı’nda Baba–Oğuldan 20 Kiloluk Pullu Sazan Avı

Kızderbent Barajı’nda Baba–Oğuldan Unutulmaz Av: 1 Metre, 20 Kiloluk Pullu Sazan Kızderbent Barajı'nda 1 metre boyunda pullu sazan yakalayan Hakan Askay Kızderbent Barajı , zaman zaman tanıklık ettiği özel anlara bir yenisini daha ekledi. Doğayla iç içe, sessiz bir gece avında Hakan Askay ve oğlu Berkay Askay , yaklaşık 1 metre boyunda ve 20 kilogram ağırlığında pullu sazan yakalayarak unutulmaz bir ana imza attı. Gece Sessizliğinde Gelen Büyük Sürpriz Av, gece saatlerinde, baraj çevresinin neredeyse tamamen sessiz olduğu bir zamanda gerçekleşti. Alın lambalarının ışığında yapılan bu sabırlı bekleyiş, doğanın sunduğu nadir anlardan biriyle sonuçlandı. Suyun içinden yavaş yavaş yükselen dev pullu sazan, hem tecrübenin hem de sabrın karşılığı oldu. Baba ve oğulun birlikte verdiği mücadele, bu anı sadece bir balık avı olmaktan çıkararak nesiller arası bir doğa hatırasına dönüştürdü. Kızderbent Barajı ve Pullu Sazan Kızderbent Ba...

1829 Yılında George Thomas Keppel'in Kızderbent Keşfi ve Bölgenin Tarihî Doğası

1829 Yılı George Thomas Keppel Albemarle Kızderbent'te
1829 Yılı George Thomas Keppel Albemarle Kızderbent'te

1829 yılında, Binbaşı George Thomas Keppel, keşfedilmemiş bölgeleri gezmek üzere yola çıktı. Anlatımında Kızderbent hakkında şunları aktarıyor:

Gecelemek için hedefimiz doğrudan ulaşabileceğimiz Kızderbent'ti. Ancak kılavuzumuz Tatar’ın hatasıyla önce Kara Musal’a (günümüzde Karamürsel) geldik. Burası Körfez'in solunda kurulmuş, yaklaşık 300 haneden oluşan bir kasabaydı.

Kara Musal’dan çıktıktan sonra engebeli bir dağa tırmanmaya başladık. Yol taş döşeliydi ancak bakımsızdı. Bu zorlu yolu aşarken Balkan Dağları'nın başka hiçbir yerinde benzeri olmayan manzaralarla karşılaştık. Tepenin çevresi tamamen yeşil bir örtüyle kaplıydı; doğanın yarattığı bu sanat eseri insanoğlunun yapabileceği bir şey değildi.

Burada koyu selviden, soluk zeytin yeşiline kadar her türlü yeşil tonunu görmek mümkündü. Kocayemiş, çoban püskülü, sarmaşık meşesi ve isimlerini bilmediğimiz pek çok ağaç türü mevcuttu. Bazı bölgeler beyaz ve kırmızı çalı yemişleriyle kaplıydı. Bu doğal güzellik İzmir çevresine kadar hakimiyetini sürdürüyordu ve sanki mevsim yazmış izlenimi veriyordu.

Dağı aştıktan sonra kıvrımlar boyunca ilerledik ve Hersek yakınlarında denize dökülen Draco Deresi tarafından sulanan geniş bir ova gördük. Aslında Kara Musal’dan bu yöne doğru yürümemiz gerekirdi. Draco Deresi o kadar dolambaçlıydı ki, Bizans tarihçisi Procopius’un da belirttiği üzere, Albay Leake yaklaşık yirmi kez bu akarsuyu aşmak zorunda kalmıştı.

Yamaca indikten sonra ipek böcekçiliği için dikilmiş dut ağaçlarıyla kaplı yetmiş haneli bir Ermeni köyüne ulaştık. Bu köyün ürünleri, ipekçilikte büyük ün kazanmış olan Bursa kentine gönderiliyordu.

1829 Yılı George Thomas Keppel Albemarle Kızderbent'te
1829 Yılı George Thomas Keppel Albemarle Kızderbent'te

Burada, hayvanlarımız için oldukça zor olan ana yolu solumuzda bırakarak güneydoğu yönünde Draco Nehri’ni defalarca geçtik ve çeşitli bayırları aştık. Yaklaşık bir saat sonra Kızderbent’e vardık ve geceyi bir Bulgar ailesinin evinde geçirdik.

Ev sahibi yaşlı kadın neşeli ve misafirperverdi. Kılavuzumuz Tatar’ın şakalarına içtenlikle karşılık veriyordu. Kızderbent ismini, içinde bulunduğu dağ geçidinden alır. Yaklaşık 100 hane var ve sakinlerinin tamamı Bulgar kökenlidir.

Kızderbent, Osmanlı padişahı tarafından saraydaki hanımlardan birine armağan edilmiş 12 köyden biridir. Bu hanım köyleri daha sonra bir Ermeni bankerine devredilmiş, o da köyleri perakende olarak Türk yerleşimcilere satmıştır. Yeni sahipleri, bölgenin başlıca geçim kaynağı olan ipekçilikle uğraşmaya başlamışlardır.

Diğer dokuz köy ise Kara Musal, Çiftlik, Tuzanlı, Aker, Leylek Deresi, Kaleköy, Kara Sepeköy ve Kınıslı civarındaki iki köydür. Kaldığımız ev köyün eteklerinde yer alıyordu. Geceleri etrafı kurtların ulumasıyla çevriliydi, adeta bir koro gibi uzun süre serenat yaptılar.

Köyü terk ettikten sonra kuzey ve güneyde birbirine paralel iki dağ arasında kalan geçide doğru ilerledik. Boğaz ağzının her tarafı yeşil örtüyle kaplıydı ancak ilerledikçe yalnızca budanmış meşe ağaçları görülüyordu.

Yol üzerinde yüzlerce deve ile karşılaştık. Bu develer, sanat yaparcasına düzgün bir yürüyüşle dağda ilerliyordu. Özellikle dik bayırları inerken bu zarif yürüyüşü atlarınkinden daha başarılıydı. Belki de buraya "Kırk Merdiven" denmesinin nedeni budur.

Kırk Merdivenlerin zirvesinden Ascanius (İznik) Gölü ve çevresindeki güzel ova muhteşem bir manzara olarak karşımıza çıktı. Bu doğal güzellikler, bölgenin zengin tarihini ve kültürel çeşitliliğini yansıtmaktadır.

Bu Yayına da Bakın

Yorumlar

  1. çok değerli bilgililer böyle paylaşımlar için teşekkürler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

📝 Yorum Politikası:
Kişisel hakaret, argo ve siyasi içerikli yorumlar yayımlanmaz. Bu sayfalarda yer alan tüm yorumlar ziyaretçilere aittir. Yorumların içeriğinden, yorumu yazan kişiler sorumludur. Yorum yapan tüm kullanıcılar bu şartları kabul etmiş sayılır.

Popüler Yayınlar

Etiket Bulutu

Arşiv